ŞİİR, TEKNOLOJİDİR!
“Teknigi bir araç olarak tasarımladığımız sürece, tekniğe hakim olma iradesinde takılıp kalırız. Tekniğin özünün hızla dışına düşeriz.”1 

Böyle diyordu Heidegger “Tekniğe İlişkin Soruşturma” adlı ünlü makalesinde. Araç olarak tasarlanmış teknik bir mühendislik meselesidir. Size iki nokta arasındaki en kısa yolu kesin ve tartışmaya yer bırakmayacak şekilde verebilir. Onunla bir yere gidersiniz, onunla bir yerden bir şey getirirsiniz. Onunla kazar, onunla uçar, onunla hayatta kalabilirsiniz. Bazıları için gerçekten de bu “hakim olma” meselesi kurculanacak, kurculanmaya değer tek meseledir. Doğaya hakim olmak gerekir. Etrafında olup bitene, sosyal yaşantıya hakim olmak gerekir. İnsanın kendisine hakim olması gerekir. Hakim olmak, yani hakem olmak, bir şey hakkında hüküm vermek. Bu yüzden dünya çözülmesi gereken bir problemler silsilesi olarak çıkar hayatta hep karşılarına. Sanki bütün problemler çözüme kavuştuğunda artık daha fazla yapacak bir şey kalmayacakmış gibi bir problemden bir diğerine koşar dururlar. Bu nokta fark etmemiz için çok mu erken olur bilemiyorum ama sonunda mesele “iyi bir yaşam”a sahip olmakla “yaşamak” arasındaki ayrıma gelir dayanır. Kimisi için yaşam sadece “daha iyi bir yaşam” şeklinde vardır. Ulaşılması gereken bir sonraki durak olmaksızın yaşamayı yaşamanın bir yolu yokmuş gibi. Ezoterik bir “kendine yetme” söylemi arayışında değilim. Heidegger’in sözünün etrafını dolaşarak “ontolojik zemini olan bir fütürist söylem nasıl kurulabilir”i düşünmeye çabalıyorum denebilir belki. 

Tekniği bir hakimiyet meselesi olmanın dışına taşıdığımızda elimizde ne kalacak? Bu sorunun cevabı elbette tekniğin özünden ne anladığımızda gizli. “Teknik, tekniğin özüyle aynı şey değildir” derken bunu kastediyordu Heidegger. Tekniğin ona hakim olmakla ve bunun tarihselliğiyle ilgili antropolojik diyebileceğimiz bir anlamı var; bir de salt insan etkinliği olarak anamayacağımız, karşılıklı iki şeyin birbiriyle olan ilişkisi/ etkileşimi üzerinden tanımlayabileceğimiz ontolojik bir anlamı. Şöyle de formülize edebilirdik sanıyorum: Bir teknik, antropolojik düşünüşün uzantısı olarak enstrümanlaştırılmaksızın ne olabilir ki? 

Burayı biraz daha kazalım. Homo faber, araç kullanan hayvan. Sonu homo sapiens’e çıkacak “şeyin araçsallaştığı” o nokta. Tüm dünyanın araçsallaştığı an. Araç olma bir kullanım meselesi. Dolayısıyla yönetimsel bir sorun. Bu yüzden söz konusu araçsallaşma sanatın varlığının tümüyle ortadan kaldırıldığı, sadece potensiyel olarak değil aynı zamanda virtüel anlamda hiçbir ihtimalinin olmadığı bir kör nokta.
 
Heidegger düşünüşünün kritik noktası, tekniğin bu ikili kullanımını bir kenara bırakmaksızın düşünmeyi sürdürebilmesi. Zira teknik sınır çizmekle ilgili. Bir şeyin etrafını çevirme düşünmenin de ilk adımı. Hem harekete geçiren hem durduran bir eylem. 

"Sınır çizmek, (bir) şeyin etrafını çevirmektir. Şey, bu sınırlarla durup kalmaz; dahası, bu sınırlardan hareketle o, üretildikten sonra ne olacaksa o olmaya başlar."2

Tekniğin bir sonucu olarak nesnenin üretildikten sonra ne olacaksa o olmaya başlaması sözünü ettiğimiz tarz bir ontoloji için mükemmel bir dayanak olabilir. Zira insanın makineye mesafesini olduğu kadar makinenin de insana mesafesini nesne edinebilecek bir zemin buradan kurgulanabilir. Zira düşünmeyi hem sınırı çizenin hem de şeyin eylemi olarak aynı anda görmeyi başaran bir eylem bu düşünme eylemi. Bu yüzden teknik, alethia Heidegger için.3 Yani açığa çıkarma/ gizini açma. Antik Yunan’da tekhne bilmenin de adıdır. Dolayısıyla bir poiesis gerçekleşir tekniğin içinde. Hakikatin kendini ortaya çıkartması. Açığa çıkmanın gerçekleştiği yer yaratım alanıdır. Çerçevenin aşılması, özgürleştirici olan budur. Şey gizini yaratım içinde açar. 

"...tekniğin mevcudiyete-çıkması, insanı, bizzat kendinden hareketle ne keşfedebileceği ne de artık yapıp edebileceği şeyin içine sokar; çünkü yalnızca kendinden hareketle, bir tek kendinden hareketle yalnızca insan olan insan diye bir şey yoktur."4

Heidegger’in teknik analizinde insan “şey”le yaratım düzeyinde bir ilişkiye girer. Teknik, açığa çıkarma olarak hakikate bir katılım biçimidir. Bu yüzden onun özünün şiir olduğunu söylememizin önünde hiçbir engel yoktur. 

Şiir, tekniktir. Dile ve anlama hakim olmaya değil, onun sınırlarının ötesine uzanmaya çalışır. Şair teknoloji alanında çalışmaktadır. Dile sınır verir ama meselesi dil değildir. Anlam kurar ama anlamsızla sırt sırtadır. Hakikate inanmaz ama onu kurmak için hayatını ortaya koyar. 

Şiir, teknolojidir. “Şey”in açığa çıkmasıdır işi. O açıldıkça “insan” denen alanı kurar. Mitik ve teknik bir alandır o. Homo faber öne çıkar ve geri çekilir. Mücadelesi hükmetmek değil, o olmaktır. 



---
1. Martin Heidegger, Tekniğe İlişkin Soruşturma, (Çev.: Doğan Özlem), İstanbul: Paradigma Yayınları, 1998, s. 78.
2. Martin Heidegger, a.g.e.,s. 48.
3. Martin Heidegger, a.g.e.,s. 52.
4. Martin Heidegger, a.g.e.,s. 77. 
@