Asuman Susam

Category : no 8
Düzensiz Düşünceler 2
“Teknoloji ve Ekoloji Aksında Şiir” Üzerine
*
Evi yeniden düşünmek. Evin bilimi. 60’lı yıllardan beri pek çok disiplinin odağında olan, 90’larla birlikte yeryüzünün tükenişi, dünyanın ve insanın sonu uyaranlarıyla siyasetin, bilimin, etiğin, toplumun kaçınılmaz olarak gündemine kalıcı olarak yerleşmiş bir kavram,ekoloji. Ev yok olurken evi, onu yeniden kurmayı düşünmek. Hızın ve belirsizliğin içinden. Habitatın bütün kozmopolitliği ile. Estetiği buradan kurmak, önce gündelik yaşamınkinden başlayıp. Duymazdan, görmezden geldiğimiz, duyumlarımıza kapattığımız her şeye, eve, yeryüzüne yeniden, başka bir bilgiyle açılmak. Kaçınılmaz ve zorlayıcı bir dönüşüm hali. Yerin, mekânın, zamanının ve içinde konumlanmış, sabitlenmiş öznenin ve tüm ilişki, iletişim biçimlerinin sorgulanması gerekliliği. Tuhaf, tekinsiz, ürkütücü, şaşkın bırakan. Arada, ara bölgede, ara yüzde, arasında; orada. Akışta. Kesik kesik, sürekli süreksizlik. 

**

Henri Lefebvre kitabında1 (mealen) en iyi ritim analistlerin şairler olduğunu söylüyordu. Buradaki şairleri kendinin, yeryüzünün ve kozmosun tüm anlamlarıyla nabzını tutabilenler olarak anlıyorum. Az da olsa bunu duyarak, bu farkındalıkla yazan/yapan şairler var. Dünyayı ve ilişkileri sökerek yeni bir yeryüzü evine doğru.

***

“Para gereksiz hale geldi, birikim tehlikeli bir illüzyon.

Bize gereken bilimsel araştırma, temel ihtiyaçların tembellik içinde giderilmesi, duyuların ve zihinlerin zevk alması.

Erotik olan ekonomik olanın hüzünlü anısını kovar. Kozmopolit şiir ulusal aidiyetin kötü kokusunu giderir. Yansın tüm bayraklar ve açılsın tüm hapisaneler.

İhtimal dahilinde olana direnmeyi bilirsek kaçınılmaz olanı alaya almamız mümkün olur.”

                                                                                                             19 Mayıs 2020 (Çev: Serhan Ada)
Sonun Fenomenolojisi’nde böyle diyor Franco “Bifo” Berardi.2 
  
 
Önceki kitabında da nefes vurgusu şiireydi. Evden kovulanın geri çağrılması olarak okudum, anladım buradaki şiiri. Ekonomi-politiğin içinden evin poetikasına doğru.

Öyleyse şair, Agamben’in metaforu3  ile söylersek ev alev alev yanarken yeryüzünün poetikasını bir tazelik, başlangıç olarak düşleyendir. Evi yeniden kurma arzusu duyan, dünyaya ve şeylere buradan bakan, bir öncü ses, nefes olarak anlaşılmamayı ve yalnızlığı, yeryüzünün bilinmeyen açıklıklarına doğru çekilmeyi göze alan. 

Okuduğunuz şiirlere bir de bu özneyi aramak için bakın, bakalım orada bulduğunuz ne?

****

“Teknoloji ve Ekoloji Aksında”… Git gelli bir yol bu; ancak birbirini içeren, birbirine içkin.  İnsanın ve dünyanın bilgi, birikim hikayesini geri alamaz, o belleği silemezsiniz. Hızla yavaşlığın dolanıklığı, ilerleyenle döngüsel olanın sarmaşıklığı, dikey olanla yataydaki ağ kol kolalığı…

Yıkım. Yıktığınız yapılardır, işletim sistemleridir onun bilgisi değil. Sorun, yıkımdan sonra bu silinmez bilgiyle -kadim olan dahil- neyi nasıl yapacağız? Şiir burası için konuşandır daha çok. 

Aşırılıklar ve şeffaflıklar üzerine.

Protez bedenlerimizle, arayüzlerdeki yüzergezerliğimizle, varolmayan, sanal, akışkan ortamlardaki yeni zaman- mekan-ilişki biçimleriyle dijital devrimin orta yerinde peki şair kimdir? 

Kopyalar, sonsuz tekrarlar, anonim imgeler, melezlikler, makine estetiğinin ürettiği diller içinde şiirin ve şairin sınırları, sınırsızlıkları; sanatın erotik gücünden çoktan uzaklaşılmışken yabancılaşmadaki “insani” sınırlar neler?

Hazzın, mahremiyetin yitimi, her şeydeki aşırılık tüketimi, tüketimdeki aşırılıklar, anlağa ulaşamadan köpüklenip sönen anlar, anlıklar arasında. Ara bölgede şiir nasıl?

Uzay çağı. Bilgisayar çağı, dijital çağ, elektronik çağ, kültürel temsil yüzeyi olarak ekran çağı, insan-makine ilişkisi ve evrimi, yapay zekâ. Ağ sanatı, hibrit sanat, sanal gerçeklik, yazılım sanatı, kodlar, bio sanat, yeni medya sanatı, kolaj, montaj, rastlantısallık… kavramlarla pekiştirilen yeni gerçeklikler. “Arasında” yeryüzünü, kozmosu dolaşan bir ses olarak nasıl bir şiir? 

Görme rejimlerinin, duyumların ve duyuşun kökten değiştiği bir çağda ve bulanıklığın içinde artık söyleyen değil yapan, kuran, yazan olarak şair özne nasıl bir inşadır ve tüm olan bitenin ne kadar farkındadır? Dolayısıyla bugün yazılan, yapılan şiir bizi neye, nereye çağırmaktadır?

*****

Asıl mesele sorular, soru bırakan şiirler. 

Covid Pandemisinden çok önce başlayan; ancak onunla iyice gün yüzüne çıkan bir çöküş, kriz içinde gezegen. İnsan zihninin becerisi ve eriştiği nokta akıl almaz. Hızla hırsın kokteylinden çıkan sarhoşluk ve çöküş sonuçları da öyle. Böyle bir yerde özne, özneler arası ilişkiler, kozmopolitlik, türler arasılık, değişen zaman ve mekân algısı, bu değişimin başkalaştırdığı iletişim biçimleri yeniden düşünülmeden, sanatın estetik ve etik boyutuna dair öngörüler üretmek zor. Buradaki olası çeşitliliği görmekse kolay. 

Mısır hiyeroglifleri insanlık tarihinin bence hâlâ en şaşırtıcı kod sistemlerinden biri. Bilgisayarların 0-1 mucizesi ile yarışabilir. Makinelerin kodlarla dönüştürdüğü elektronik imgeler, uzaya bırakılan şiir sesler de elbette ürpertici deneyimler. Arayan bir varlık insan. Ontolojik bir haslet. Ona yüzyıllar boyu çok isim yakıştırılmış, bir yenisi de eklenebilir: “onaran insan”. Arayışındaki amaç, yıktıklarını yeniden yapmak, gezegeni onarmak olmak zorunda, yoksa zaten bittik, bitiyoruz. Şiir deneyin, yeniliğin tüm olanaklarıyla buraya dikkat kesilmek zorunda. Şair, özne olarak buradaki aciliyeti duymuyorsa başka kimse duyamaz. Yeni bir yeryüzü etiği ancak şiirin estetiği ile kurulabilir. Makineli- yapay zekalı ya da değil. 






  1. Henri Lefebvre. Ritimanaliz, Mekân, Zaman ve Gündelik Hayat. Çev. Ayşe Batur.  İstanbul:Sel. 2017.
  2. Franco “Bifo” Berardi. Sonun Fenomenolojisi. Çev: S. Ada, B. Oya, M Erarslan. İstanbul: Everest.2021
     ___________________.Nefes Kaos ve Şiir. Çev. Nalan Kurunç. Eskişehir: YortKitap. 2020.

   3. Ev Alev Alev Yanarken | E-Dergi, Sanat Tarihi (e-skop.com)



Anita Sezgener

Category : no 8
BEN ROBOT DEĞİL(D)İM


1
yırtıcı kuşlar vardı ben robot değildim nefes alıyordum yarı baygın yırtıcı kuşlar gitti 
safra kustum twitter fena bir yerdi orda herkes kusuyordu haberler ciddiydi ele ele 
dolaşan bir tavşan vardı tavşana iyi bakılmıyordu tüyleri sararmıştı kafamı kaldırdım 
denize baktım kırışmıştı ben robot değildim.

2
ben robot değildim kendime titrek geldim.

3
ben oysa bir robot gibi arzuluyordum getir deyince getirip götür deyince götürmek bir 
uzantısı vardı dünyanın dünya alışık değildi öyle sanılıyordu ışıklar yandı

BİROBOTUMBİDEĞİLİMBİDEĞİLDİM

4
sabahın erkeni Johanna Drucker’dan bir şiir çevirmeye çalışırken zargan robottu saçımı bile 
süpürüyordu yorgundu tüm hizmetliler yorgundur.

5
ben kendime titrek geldim.

6
çatının sandviç panel olmasında anlaştık dağa doğru pencere açıldı teras katına çıkmayacak 
robot aşağıda şömineyi yakacak ve incinmeyeceğiz.

BİROBOTUMBİDEĞİLDİMBİDEĞİLİM

7
robot arzulu ve ben börülceyi kaynamaya bırakıyorum yumuşak hatlı mobilyalar ve 
ahşap zemin ona ev ne demek öğretiyorum

-------------------------------------------
robotun ev envanteri:                                    

yere mozaik karo bahçede mutlaka dut
kapı önü incir kötü budanmış bir ayva
ahşap kapılar kalıyor beyaza boyanıyor
renkli cama sonra karar verilecek
şömine tadilatını düşün
---------------------------------------------

8
horozun ötme saatiyle benim saatim programlanmış gibi ara öğünlere sandviç panel 
oluyor ya çatılar yağmur sesi havada kalacak bir tuhaf sevindim buna kadınlar adamları 
güldürmeye çalışıyorlardı lokantada


9
Alina ben ve prenses holi’yi seyrediyor netflix’te prenses holi büyü yapıyor 
büyüsüz bir şey yapamıyor ben de ses çıkarıyorum yaptığım bu sola sağa döndürüp 
başımı robot süpürge fiyatlarına bakıyorum

10
Allahım korktuğum gibi olmasın diyorum içimden biri sesleniyor çekiliyor boynumu 
iki yana esnetiyorum kolumu tam kullanamıyorum robotların oysa açgözlü oldukları 
söyleniyor

BİDEĞİLDİMBİROBOTUMBİDEĞİLİM

11
Castenada’dan duyduğumdan beridir telcik dinliyorum karında bir de mutfak robotu var 
güne özel indirimlerle çiğ beslenme piramidinde veganizm

12
Alina peppa pig seyrediyor toplumsal cinsiyet ayarları ve çömelip oturmanın depresyonla 
direk bağlantısı dünyanın tüm antenleri ben robot değilim kutucukları işaretliyorum

BİDEĞİLİMBİROBOTUMBİDEĞİLDİM
BİDEĞİLİMBİDEĞİLDİMBİROBOTUM
BİDEĞİLİMBİDEĞİLDİMBİROBOTU
BİDEĞİLİMBİDEĞİLDİMBİROBOT
BİDEĞİLİMBİDEĞİLDİMBİRO
BİDEĞİLİMBİDEĞİLDİMBİR
BİDEĞİLİMBİDEĞİLDİMBİ
BİDEĞİLİMBİDEĞİLDİMB
BİDEĞİLİMBİDEĞİLDİM


















incinebilirlik


is kolik bir kemik. tini tütsüledik,
kehaneti; ve yedik didik ettik içkürklerini türlerin.
Gürbüzlüğün Güllerini incik cıncık ettik, Öz: atık bir mağara	
ölgün türküleri kadimin, sığnıyor taşlarına
tepede dik (ve klinik): Magmanın Gözü gibi yağmacı bir aura
fışkırıyordu Market-in’den: janjanlı-neonlu-şarıltılı bir yeni din
kustu in / çıktı cin / şov freak ve virütik / çıktı
taa Çinden. Fizandan. damardan kırpma ödeneklerle satan aldı beni
sergilendim Online, -ne teşhirci bir Orman-. 

         vitrinkaotik ve vitrinendemik vitrinfıtrat
         yanından geçen Irgat, gaipe üflüyor: - ‘derisi üzülmüş leoparın
          tüyünün üşüyüşünü gördün mü: pasparlak!’
 -	  ‘parka yap giy paspal paspal!’ dedi Baba bas bağırarak
            içim sustu kim suçlu ilk düstur mudur bir Petit BA?
             aba sopa kaba saba b’den a’ya, belledik Kehanetin Soyağacını
              düpdüz, bu günü hepimiz, çok bekledik kana bulamak, 
               una bulamak, yağda kızartmak. bunu bulamayanlar.

               kritik zamlarla kor eldiveni
              giymeye hevesli bir surat bu muşmula – buruşmuş - şuursuz
             göte dönmüş yüzü göte dönmüş uyuşmuş
-	‘derisinden süzülmüş leoparı gördün mü dedi büyüleyici’
           büyüleyici bir leoparsın sen benim gözüm dönüşmüş
          ver kürkü tenden tene bu üşüyüş çocukluğa
        bir kamikaze bir kontrgerilla -lık âmâ
       hava ılık olsa da, yapayanan, dondakalan,
     Çocukluğa. o kutsal moloz yığınına. 

derisi yüzülmeden tüymüş, meta-ormana süzülmüş saf bir
leoparı gördüm yitirdiklerim incindiklerim ve incitemediklerimden 
oluşmuş bir sapkın ID anlatısı, muamma. bunu diliyorsun
her yüze baktığında metroda siber kavrayışta kripto yazgıda
göte dönmüş yüzler sürdürülebilirlik halinde. göte dönmüş
Verse 1 Meta for bülbül, ötecek
kapsa ey anafor! mizah ehlileşecek. 
serp hülyalı kül:
İnsan iyileşecek sürdürülebilirlik halinde Mizahını yuttun
mizahı unuttuğun için mi bana derisi egzamalı leopar için bu
merhemi satacaksın taksirtaksir. affedilmesi için
taksiratın; karbon ayak izinin. atılmalıydı kalkan kuran
küsüratların; apaçık yusyuvarlak,
parlak bir göt olsaydın sen de devekuşundansa. ve de en azından
dinç diri ilginç, kulhaksız. olmanla. başını gömdüğün ev 
kerpiç, kerhane piçi, dışkışlamış ihanet seni
bu lütufla kaldırıyorsun dev kuşu dansa, bu köşegen mağarada
gölgeleriniz platonik bir aşka tutuşmuş Hakikatla
ahenk bozuluyor birden / düşüyorsun gözünden / fazla kurcaladığından 
ini

     eh: Cin çıktı. Cin suçlu
     cin sundu çılgınlığı, taksit imkanlarıyla, vade farksız bir tutarlılıkta,
     sen uydun, cin saplantılı; midesiz bir Tarantula.
     cini cifle sökmüş obsesif eşin
     obsesif eşinin kesif sesi kesen senin kahramanlık hevesini
     bunun için midir ki sen zip-anlamı kayırdın, kripto-ceketi giydin
     o tekinsiz vakit kürünü leoparlara terkedip de
     apar topar göçtün buradan, kim suçlu?
-	‘derisi yüzülmüş çakala bak ne kadar mahçup’ dedin
     çıplaklıktan suçlu. 

          kesip yapıştırdığın cümlenin gözünden sesliler düştü
          sesliler taşa çarparken çıkan sessizlikte öldü 17332 kişi
          sayılar göz göz sayılar artıyor: sürdürülebilirlik.
          sayılar hulalop sanal mağazadalar onu şimdi al, 
          onu başka güne yükselet onu cash şunu stokla bir şeyleri sakla eş
          toprağı ve derde hücum et ve keyfe birikim: kemik, köpek.

Anksiyetik Adromeda. 1’den 1 milyara
genom dağının eteğine kuruntulanan Anoreksik Familya
açbilaç, babaannenden akan kirli kanın damında dolanan. 
fakir. bir göğü var. göğsü bitik.
sızıyor, kızıl gözyaşı küresinden yerin, ondan başkası değildir
o özsaygısız, alıyor içine habire de habire
bunun için mi sordun bana bakire mi 
yoksa telefon hatlarında bir karışıklık mı oldu diye
Call Center dürüst; betimliyor parça pinçik, lime lime eti
zevkle yemek emirdi, tütsülü, hastaysa da, tütsülü
-	‘derisi. düzgün. bir. kedigil. gördün mü?’
-	-‘gördüm!’ dedi iş kolik, kafasını kaldırarak isten
istençle:  -‘her yer manalı bir dumanla örtülü, ziyafet var’
dediği gibi koştum bir köşeye atılmış kafatasını tuttum hayvanın,
çenesi yok göğe doğru düzgün kemikleri.
uluyadurdum köpek gibi. çok.
dedim susma (susarsa şiir başlar).

Bunun olmasını istemeyiz






A. Emre Cengiz

Category : no 8
rastlantı monitörü

“gözlem yapmadığınızda evrende gerçeklikten bahsetmenin 
hiçbir anlamı yoktur.” niels bohr

raspberry pi bir yaratımda doğaç 
sabuklamaları ifade eden sans / karg olup
birim tohumlama tefekkür eden karanlık 
indisiyle jouissance    büyüyor bak şimdi içinde
beynelmilel bir ihtimal / o da mı ölmek için
zamanlar sanrısı deha / şöyle mi diyelim
: ilkelben.py. airbnb. tek odalı ama gelecek çift 
aşamalı şifreyle tam korumalı!

doğrulama kodu gönder > textbox aktif > kod 
doğru mu? evet > diğer kodu gönder > doğru 
mu yine? >bilmem… > oddouru u: hata 
algılandı ve sistem kendini kapattı

uyku dendi buna kolları vardı arınırdık 
koridorlarında seçerdik dizinleri anlamsal 
boşlukları   inan ben de arzuluyorum robotik 
yanımı / bir çığlık gibi havada kalıyorum donup.
bu yalnızlık kalabalık kendime yine atomlar
yeni altları açıklanamaz zincir olay kWh 
cinsinden tüketilen tüm enerjinin yerbilim 
sabitiyle evet o katmanlı yapı o bel oylumları
işte sıkılan dişler günde 10 saat versus doğum
milyon tanecik eşleşimi bilinçten sıyrılan id,
benherşey-im diyor yiyor ikizini 
neşeyle tini / kaskatı güneş dirimleniyor

topluyorum kuruyan çamaşırları
gözlem yoluyla çıkarsıyorum
gerçeklik yüklenirken bir sorunla karşılaştı!


121221







Elif Sofya

Category : no 8
POTANSİYEL


İstersem ökseotu olurum
O potansiyel var bende
Kök salarım salkım saçak
Sıcak rüzgârların okşaması
Yıkaması suların ağzımdaki karanlığı

İstersem sularda büyütürüm kendimi
İstersem istememeyi koyarım ortaya
Bu genişler genleşir yaşama ortamına uygun ısıda
Tek hücreli olurum kalırım
Kaldığım gibi aranızda
Küçülmenin bütün anlamlarıyla
Yayılan bir şey var dünyanın kabuğunda

Aşamalarını var oluşun okşayıp kucağımda
Yavaşça yere bırakacağım
Tahrip gücü çok yüksek
Patlarsa yanacağım






İnan Mayıs Aru

Category : no 8
EKOŞİİR – DİL YUVASINI KURMAK
OIKOS – Antik Yunanca. Ekonomi, ekoloji gibi sözcüklerin kökü. ‘Yuva’ manasında. Buna göre ekoloji ‘yuvanın bilgisi’ anlamına gelirken ekonomi ise ‘yuvanın idaresi/yasası’ anlamına gelir. Para piyasalarının hatta takas ideallerinin bile dışına çıkan bir ekonomi hayal edebilir miyiz? Durmaksızın bir alış-veriş ilişkisi içerisinde olan doğa ediyor gibi. Nehrin, denizin, su buharının, bulutun ve yağmurun döngülerinde, çiçeğin arıyı davetinde, döllenmede, birbirini yemede, yaşamda ve ölümde. Şeyleri tasnif edip birbirinden ayırarak ilişkilerini inceleyen bir bilimin ötesinde bir ekoloji düşünebilir miyiz? Öznenin nesnesiyle dost, bazen de hasım olduğu, kendini ötekinden ayırmayan bir bilginin bilimi. Belki ekosofi. Yuvanın irfanı. 

Bugün oikos kavramını tüm dünyayı içine alacak şekilde genişletmeden düşünmemiz mümkün mü? Küresel bir köyde yeryüzünü yuva olarak düşünmekten başka çaremiz var mı ki?

Ancak oikos’un parçası olmak demek ona karşı sorumlu olmak, onun içinde süregiden ilişkilere nitelikli vakit ayırmak ve onun parçası olan “diğerleri”nin farkında olmak demektir. Peki, ilişkileri göreli bir farklılık düzleminden görmek ve ‘öteki’nin yerine ‘bir diğeri’ni koymak mümkün mü?

 “Doğa ziyaret edilecek bir yer değildir, evimizdir.” – Gary Snyder. 

Ziyaret edilecek bir yer oldu mu ki hiç? Olup olacak HER YER yuva.

***

POIESIS – Antik Yunanca. Poetikanın, İngilizce şiir anlamına gelen poetry sözcüğünün kökü. Aslında “birinin daha önce var olmayan bir şeyi ortaya çıkarma eylemi” anlamında. Yaratım? Soyut bir yaratımdan ziyade yapmak, inşa etmek, kurmak. 

“Döşeyiver şu sözcükleri 
Taşlar gibi zihnine:
Sıkıca yerleştirilmiş, el ile
Yoklayıp bularak yerini, oturtulmuş
Zihnin gövdesine
Uzay ve zaman içre (…)”
                              – Gary Snyder

Platon physis’i (doğa) poiesis’in bir neticesi olarak görürken Aristo ise poiesis doğanın bir taklidinden ibarettir, der. 

Martin Heidegger ise poiesis’in bir ‘meydana getirme’ (zuhurat halinde physis) olduğunu söylerken kelimeyi en geniş anlamıyla alır. Poiesis’i bir tomurcuğun açışı, bir kelebeğin kozadan çıkışı, karlar erimeye başladığında şelalenin çağlaması örnekleriyle açıklar. Heidegger’in örnekleri poiesis’i bir eşik durumu olarak niteler: bir şeyin bir diğer şey olmak üzere olduğu halden çıktığı bir ectasis hali. Bu örnekler oluşun yokluktan zuhuratı olarak da görülebilir ki bu bakış açısından yokluk da bir oluştur. 

“Biçim boşluktur, boşluk biçimdir.” – Kalp Sutra  

Heidegger’in poiesis tanımı akla Tao’nun yolunu ve Çinlilerin wu-wei kavramını getirir. Yapmadan yapmak, sonuçlarına dair beklentilerden bağımsız biçimde ‘oluvermek’. 

“Çiçek kelebeği zihinsiz çağırır;
Kelebek çiçeğe zihinsiz gelir.
Çiçek açar, kelebek gelir;
Kelebek gelir, çiçek açar.
Ben bilmem başkalarını,
Başkaları bilmez bizi.
Bilmeyerek izleriz doğanın seyrini.”
                                            – Ryokan 

***

EKOŞİİR – Romantik doğa şiirleri olmadığı kesin. Ekolojik sorunları konu alan şiirlerle de sınırlandırılamaz. Ekoşiir yuvanın şiiridir. Ekopoetika – yuvayı kurmak.
 
Heidegger, “İnsan dili mesken tutar,” der. Lacan buradan yola çıkarak dilin insandan da önce geldiğini ve insanın dilin içine doğmakla kalmayıp bizatihi dil aracılığıyla doğduğunu söyler.

Ekopoetika bahsinde ele aldığımız esas konu ses ve sözlerle dil yuvasını kurmaktır. Ancak dil sadece insana değil tüm varlıklara aittir. Türler arası dil geçişlerine bakmadan yuvadaki yerimizi anlayamayız.
 
Mesela ormanda yürürken aklımıza bir fikir gelir ve biz genelde o fikrin içeriden bir yerlerden geldiğini düşünürüz. Peki ya yanılıyorsak? Bazı düşünceler içeriden değil dışarıdan gelir. Bizim kendimize ait sandığımız düşünceler o sırada yanından geçtiğimiz ağacın dalındaki bir alakarganın hatta pekâlâ bizzat ağacın düşünceleri de olabilir. Duydun mu cırcırböceklerinin şarkısını? Sen duyduğunun farkında olmasan da kulakların ve zihnin duydu. Yuvayı daha iyi anlamak için türler arası iletişimin farkında olmalı. Ancak unutmamalı; ekoşair sadece kuşların sesini duyan bir romantik değildir, buldozerin de sesini duyar. Doğa evimizdir ve yuva tüm dünyadır. Dere ıslahlarına hapsedilen şırıltılar şairin şiirinin ritminde akacak bir yol bulabiliyor mu? Peki ya müsilaj?


***

SINIRLAR – Peki ‘ben’ nerede bitiyor ‘bir diğeri’ nerede başlıyor ve ‘öteki’nin (?) diliyle ilişkimizi nasıl kuruyor, tercümeyi nasıl yapıyoruz? Yuvanın sınırları – ülke sınırları olarak değil, dağ sıraları, nehirler, kumsalla denizin buluşması gibi düşünmeli sınırları – nerede, nasıl çiziliyor? Sınırları keşfetmeye nasıl başlıyoruz, sınır geçişleri nasıl gerçekleşiyor?
 
Tarihsel olarak baktığımızda bu sanatla yapılıyordu. Güney Fransa mağaralarındaki bizon ve ayı çizimleri bu soydan eserlerdi. Hayvanlar insanlar aracılığıyla konuşarak kendilerini aktarıyordu. Pueblo yerlileri ya da başka yerli halkların danslarında kimileri transa geçip de geyik dansı ya da mısır dansı yapmaya başladığında artık insanlığın dilini konuşmuyor, kendi insanlıklarıyla diğer varlıkların dilini tercüme ediyordu. Hakiki yuvamızı aramaya çıkacağımız yer bu türler arası ilişkiler olabilir. 


“Benliği öğrenmek, benliği unutmak demektir. Benliği unutmak on bin türün tecrübesi demektir. On bin türün tecrübesi, kendi bedeninle zihnin ve ötekinin bedeniyle zihninden sıyrılmak demektir.” – Eihei Dogen

Ekoloji biliminde birbirinden farklı iki ana gövdenin, örneğin orman ve çayır ya da su ve toprağın kesişim alanları ekoton olarak adlandırılır ve buralar biyoçeşitliliğin serpilip geliştiği yerlerdir. Aynı şekilde iyi bir ekopoiesis ‘kenar etkisi’nden faydalanarak sınırlarda inşa edilmiş bir evdir. Şiirin ekoton alanının en hası da zihin ve beden sınırıdır. Şu beden bizim ilksel evimizdir. Duyularla zihnin ilişkisinde kurulur ekoşiir. 

***

YUVAYA DÖNÜŞ – 

“iz bırakmasalar da gökte
kuşlar unutmaz hiç
yuvanın yolunu”
		– Eihei Dogen

Diğer hayvanlar için olduğu kadar bizim için de ‘yuva’ yaşadığımız ve bir sonraki nesli yetiştirdiğimiz bir yerleşim alanını ve aynı zamanda bunu destekleyen ortam ve çevresel şartları da ifade eder. Kuşlar yuvalarını yaşayıp üreyebilecekleri ve ihtiyaçlarını karşılayabilecekleri şekilde kurar ve uzun yollar kat ederek kendileri için uygun yere, yuvaya dönerler. Şair de gökte yol iz bırakmayan kuşların yuvaya dönüşü gibi şiirin izsiz göğünde bulur dil yuvasının yolunu.

“Bir çift turna gördüm durur dallarda
Seversen Mevla’yı kalma yollarda”
                                           –	Anonim  

Göçmen bir kuş olan turna (bilhassa da telli turna) Anadolu’nun gurbet, sıla hasreti ve kavuşma temalı halk şarkıları ve şiirlerinde yuvaya dönme irfanının taşıyıcısıdır. Turnaların uçuş dansları semahlarda insan diline tercüme olunur. Turna dansları 10.000 yıl öncesine kadar gider ve Neolitik yerleşimlerde yuvaya dönüş danslarında giyilen kıyafetleri süsleyen tüylerin yanı sıra evlerin duvarlarına saklanmış turna tüyleri de bulunur. Yerimizden yurdumuzdan edildiğimiz – dil yuvamızdan koparıldığımız bir dünyada bu danslar ve şiirler yuvaya giden yolun nişaneleri olabilir. 

İnsanın yer yön bulma güdüsü temelde işaret ve simgeleri okuma üzerine kuruludur: belli bir tepeyi, ağacı, bulut geçişlerini tanımak, ayın, güneşin ve yıldızların seyrini izlemek. Ekoşiir çevresinin farkında bir şiirdir, yuvaya giden ipuçlarını dikkatle okur. ‘Ben’den çıkarak ‘bir diğerini’ keşfe çıktığımız ve bohçamızda imgelerle, hikâyelerle ve hediyelerle geriye döndüğümüz bu keşif yolculuğunda zihin ve duygu coğrafyasının işaretlerine de ayık olmak gerekir. Ninniler, masallar, çocukluk anıları, rüyalar sadece zihnimizde var olan ve fiziksel bir mekânı olmayan dil yuvasının dönüş yolundaki yol göstericilerimiz olabilir. Ay, güneş ve yıldızlar zihnin göğünü de kaplar. Dışarıda oldukları kadar içeridedirler de. Yeryüzünün dağları ve nehirleri aynı anda hem varlıkta hem yokluktadır. Böylesi bir kavrayış içinse düzenli bir pratik içinde olunmalı. Bu beden/zihinle bütünsel öğrenimdir (shinjingakudo).

Mahayana Budistleri Bodhisattva Yolu yeminini ederken “Duyarlı varlıklar sayısız olsa da onları kurtaracağıma ant içiyorum,” der. Japon Zen ustası Eihei Dogen buna bir ek yaparak “Tüm duyarlı varlıkların diğer tüm varlıkları kurtarmasına yardımcı olacağıma ant içiyorum,” der. Gary Snyder ise sözü tepetaklak eder: “Tüm duyarlı varlıkların beni kurtarmasına izin vereceğime ant içiyorum.” Neyden kurtarmak? Elbette ayrık bir varlık olarak ‘ben’ mefhumundan. Yuvanın parçası olmak burada başlar işte. 


“Dünyayı ele geçirme arzusu
Dünyayı elden geçirme arzusu
Denenmiştir, yenilgiye mahkûmdur.”
	– Lao Tzu

Dünyayı gerçekten kurtarmak istiyorsak önce dağların, nehirlerin, ağaçların ve kuşların bizi ‘ben’lik kurgusundan kurtarmasına izin vermeliyiz.

“Bütün olmak parça olmaktır. Gerçek yolculuk geriye dönüştür.” – Ursula K. LeGuin
	
***

Dil Yuvasını Kuracak Bir Ekopoetika 

•	Yeryüzü’nün kendisini Şair-i Azam olarak tanımalı. Bu dünyadaki tüm oluş onun poetikasıdır.
•	Okuryazar olmalı - yani doğayı okuyup yazabilmeli. (Şehrin de bir ekosistem, makinenin de bir varlık olduğunu unutmadan. En yakınından başla: yazdığın kalemi, daktiloyu, bilgisayarı ne kadar tanıyorsun?)
•	Ayağını yere sağlam basmalı, mekânı tanımalı. Şiirde açıkça görünecek olmasa da ekolojik ve sosyopolitik düzlemlerde yerel hususiyetlere dair bilgi sahibi olmalı. Tarih –toplumsal tarih ve çevre tarihi– bilmeli.
•	Maneviyattan korkmamalı. Her şeyi bilemeyeceğini, bütünün bir parçası olduğunu ve yeryüzünün işleyişindeki bilinemez güçlerin varlığını kabul etmeli. 
•	Bilimden korkmamalı. Romantik bir doğa kavrayışının ötesine geçerek şiirinin öznelerini tanımalı, öncü alanlara yelken açmalı – peyzaj ekolojisi, koruma biyolojisi, çekici kaos, karmaşık sistemler kuramı.
•	Bilimi de ötelere taşımalı - sözde nesnelliğin sorunsal ve umulmadık yanlarının farkında olmalı.
•	Zihin ve dil üzerine çalışmalı - yabanıl sistem olarak dil, yabanıl ortam olarak zihin, ‘yaratı’ (şiir) olarak dünya, yaban zihnin bir yaratığı olarak şiir.




Murat Üstübal

Category : no 8

Eko-Karkasın Restorasyonu


Duyurulan buğuydu: ------------------
Satır aralarını açtı, seyir dolu arayı -----------

Daldığını biliyorum -------------- dur!
Dur, sevgiyat satır aralarından açılmaz, dur!
-----------bordoya boğulan mesafe-------------

Soluğumu çıkar aklından -------- tartmayı
Kefen ------------ doğduysa gömülmemeli
Çoğunluk mülkün emeli ------- tapınmayı

Kyoto’dan öteye ------------ yoksa imzala?
Çekinceyi koyan özgürlük yasası: kabart!
Ekabir patırtıyı, belirsiz sözü uzatmadan
------- habislikler ağızdan ağıza dolaşırsa

Soy sop efsun boyu marazi çekim: hay aksi
-------------- hay akis ------------- masalcı çağa
Hay aks: çevrim kerameti üzerinde olsun!

Topyekünlüğe karşı olanlar burada buluşsun
------------ dala yerleşenler o konuda birleşsin
Paçavra -------------------- görüntüyü kurtarsın
Hurda nutku tutulan: ---------------- konuşsun

Çernobil’den artakalanlarız -------------art-alanlarda
Pes notalı --------- doğanın selamsız afazikleri

Akli melekemiz----------------uçtu mu?
Fırsat--------------- yere basmadan yürüyelim

(Ens omni modo determinatum-
İki yarım küreyi ayıran zevke zeyl
Apollon ile Dionysos sarmallıkları:

Metal yalamanın sarhoşluğu 
kontrpiye bir sahne olarak
sürekliliğin tarihine sökün ettiğinde
zihnin görüntüsü sonsuza dek kaybolur.)

 










@