The New Apocalyptics

The New Apocalyptics şiir grubu, ismini kimi İngiltereli ve İskoçyalı şairlerin 1930’lı yılların sonunda çıkardıkları üç antolojiden ilki olan ‘The New Apocalypse’ (1939) den alıyor. James Findlay Hendry ve Henry Treece editörlüğünde çıkarılan antolojiyi daha sonraları ‘The White Horseman’ (1941) ve ‘Crown and Sickle' (1944) isimli iki antoloji daha izliyor. Dönemin politik gerçekliğine tepki olarak ortaya çıkan ve sürrealizm, ekspresyonizm, romantizm etkisinde olan bu akım, en çok David Herbert Lawrence’ın, 1929-30 yıllarında, ölmeden önceki son günlerinde yazdığı ‘Apocalypse’ isimli eserinden etkilenmiştir. Bu üç antolojide Hendry ve Treece’e ek olarak Dylan Thomas, Ian Bancroft, Alex Comfort, Dorian Cooke, John Gallen, Wrey Gardiner, Robert Greacen, Robert Herring, Seán Jennett, Maurice Lindsay, Nicholas Moore, Philip O'Connor, Leslie Phillips, Tom Scott, Gervase Stewart, Vernon Watkins, Peter Wells gibi isimler yer alır. Apokaliptik şiir genel bir tanımlamayla, mitsel ve mesihyan ögelerle Avrupa Uygarlığının nasıl yıkıma yazgılı olduğunu anlatır. Henry Treece, ‘How I See Apocalypse’ isimli kitabında Apokaliptik şairin tanımını şöyle yapar: ‘Benim için apokaliptik şair; kaosu, türbülansı, kahkahaları ve gözyaşlarını, dünyanın düzensizliğindeki düzenini sezebilen kişidir. Onun ifade tarzı, çoğu kişinin henüz fark edemediği ayrıntıları veya değişen bütünün kendisini sezebildiği için mesihyandır. Bazen sözlerindeki müzik kontrolü ele geçirebilir ve ona başka bir ses yaratması için öncülük edebilir. Bu yüzden o, anlık olarak, tanrının kaftanının eteğini öpecektir.’ Bu mesihyan tutum (Walter Benjamin’nin ifade tarzını, özelde tarih tezlerini de bu bağlamda düşünmek mümkün) herhangi bir tanrıya hizmet etmez ve dinsel değildir. Mesihliğin yıkıcı ve devrimci karakteridir esas olan; tarihin, kolektif bilincin dönüşümüyle ilgilidir. Bu mesihin hizmet ettiği şey tanrı değil, egemen anlatının yıkımı ve yeni bir gerçeklik olanağıdır. İki savaş arasında ortaya çıkan bu akım, aynı zamanda, şairlerin tarih bilincinin sorumluluğunu en az politikacılar kadar üstlenmiş olmaları ve toplumun geleceği için, hakikati daha iyi görebilmek adına yeni yöntem arayışına girme çabalarının da sonucudur. Örneğin T.S. Eliot bu arayışını, yani kurtuluşu, Hristiyanlığın kefaret sisteminde bulmuştu. Ama bu türden bir kişisel kurtuluş, böylesine bir kaosun hakim olduğu bir dönemde yaşayan diğer şairler için yeterli görünmedi. Başka bir örnek ise Wystan Hugh Auden’in savaşın yarattığı kaostan kaçabilmek ve bir duygusal izalosyon sağlamak adına umudu Marksizm ve psikanalatik kuramda bulmasıdır. Eliot ve Auden şair olmalarının yanı sıra aynı zamanda entelektüel kimliğinde de oldukları için zamanlarının büyük bir kısmını toplum üzerine düşünsel üretimle geçirdiler ama apokaliptik, yeni romantik kuşak entelektüalizmin dünyanın sorunlarına çare olabileceğini düşünmüyordu. Bu yüzden onlar, dünyadaki cehenneme sebep olan duyguları yalıtmaktan ziyade, bu duyguları açığa çıkarma ve üzerine gitme yöntemini seçtiler.

Kaynakça
Jo Ann Baggerly, Henry Treece and The New Apocalypse: A Study of English Neo-Romanticism

@