Fırlatılmış Üç Taş İçin Atanmış Cinsiyetler / Utku’can Yazıcı
taş 1: kent monkman, spouter geyser, 2019, object

taş, 
fırlatılmış bir taş,
gökte süzülürken
dönüştüğü her şey benim
ve taş benim dönüştüğüm her şey
ve böylece her şey benim bir parçam
ben hiçbir şeyin parçası değilim

yalnızlığımdan başka hiçbir şeyin parçası değilim

böyle düşündüm ilk
böyle düşündüm ilk birkaç asır
ve şöyle yazdım sonra, 

-taşa yazdım, kâğıt oldu taş
ve kâğıt benim bütün benliğim oldu- 

şöyle yazdım:

"içime kurulan imparatorluk dışıma yansı!
devrilmiş haç işareti ve tanrı vergisi güzellik
ol! dedi sesin olduk, yık dedin yıktık aynayı 
dışıma yansıyan imparator, yitmiş bir yenilik 

bedenime sığınan ruh bedenime sığmıyor 
haç işaretini kaldırıyor ve alıyorum sırtıma 
sokaklarda gezinen uykusuzluk beni arıyor
aradığı yerde duruyorum, haç çıkarıyor bana

kendimi inandır bana, iyi olduğuma inandır 
arayış ve kaçış, inandırmak kendine kendini 
ben beni inkar ettim sürüyor bu inkar yıllardır 
ol! dedin olduk, tanrım! neden beğenmedin bizi? 

- sizin oğlanı geçen bir erkekle görmüşler. 
- bizim oğlan yapmaz öyle şeyler."

başım dik yaşadım ben 
ve bu yüzden dikine gömüleceğim
mezar taşımı üstüme örtecekler
mezar taşıma yazacağım kalanımı
aşkı yazacağım, aşka yazacağım
çünkü kendimi seni tanıyınca gördüm ben
sen benim aynamdın
ben sana hiçbir şey değildim

kerem ile mecnun 
leyla ile aslı 
bunu anlattım
anlamadılar

büyük ayrılık yaşadım 

ve şöyle yazdım:

"aşkın gören gözlere değil öpen dudaklara ihtiyacı var, 
anla! seni öpmek istediğim için beni öldürmek istiyorlar." 

ağzıma boşalttım gözyaşlarımı. tuzum genzimi yaktı. 

taş 2: kent monkman, jackson's hole, 2019, object

ilk seni gördüm. gözlerim yaratıldı ve gözlerimi açtım. bedenim yoktu daha. gözlerim ilkti. seni gördüm. ben kendimin bile bir parçası değilken gördüm seni. senin parçan olmak istedim. hayır. senin her şeyin olmak istedim. bedenim verilmemişti daha. gözlerim vardı ilk. o zaman istedim seni. her şeyin olmak istedim. sonra bedenimi verdiler. ben bedenimi çok sevdim. sonra senin bedenini verdiler. ben senin bedenini çok sevdim. sen gördün beni. bedeninle gördün. sen de istedin beni biliyorum. inkar etmedin. biz olduk seninle. bin yıl beraber olduk. bin yıl seviştik. çiçeklerimiz oldu, ağaçlarımız oldu, böceklerimiz oldu. biz ne zaman sevişsek doğa biz olurdu, biz doğa olurduk. seninleyken gece olmazdı. seninleyken bir gün hava karardı. bir gün diğer bedenler verildi diğerlerine. diğerleri diye bir şey vardı. biz bize göre çok farklıydık. biz farklılığımızı seviyorduk. onlar bize aynı dediler. onlar bizim aynılığımıza düşman kesildiler. bize göre onlar aynıydı hep. ve bize göre aynılık bir şey değildi. onlar sevmedi bizi. düşman oldular. kıskandılar. çiçeklerimizi kopardılar, ağaçlarımızı kestiler, böceklerimizi ezdiler. nefret ettiler bizden. onlar kafalarını duvarlara vurdu. duvarları aldı birbirlerine vurdu. birbirlerini aldı duvarlara vurdu. biz görmedik. biz ilkin görmedik onları. bizi ayırdılar sonra. ilk o zaman dedik "onlar kötü" diye. biz kimseye kötü demezdik. duvardı bize her şey ve her yer. anne devasa bir duvardı, baba devasa bir duvar, toplum devasa ve tanrı. bizi dört duvarla ayırdılar. bize dört duvar oldular. bir olmuştuk biz seninle. bütün olmuştuk. şimdi ben kendimi tamamlayamıyorum hiçbir şeye. ben vazgeçmezdim senden, dedim. sen benden vazgeçmeseydin.

artık ben yalnızlığımdan başka hiçbir şeyin parçası değilim.

ol! dedin.

ol!: yol ol, deniz ol, kapı ol, yok ol, yol ol, erkek ol, duvar ol, jesse james ol, al pacino ol, perde ol, devlet ol, kadın ol, siyah ol, uzun ol, şişman ol, dünya ol, çöl ol, kerem ol, hulusi kentmen ol, ev ol, direk ol, bas gitar ol, baston ol, mary shelley ol, rrose sélavy ol, vapur ol, deniz ol, şarap ol, gargamel ol, yosun ol, atom ol, süperman ol... hepsi oldum. hiçbirine yakışamadım. kendim oldum. kendime yakışamadım. 

dedin: ben senden vazgeçmezdim, dedin. ama canımı çok yaktılar, dedin.

anladım. bizi bize bırakmazlar bildim. kendi etimi yedim ve kendimi tekrar doğurdum. doğdum. doğdum, erkek dediler. yurdumu erkek belledim. ruhumu asla.

taş 3: kent monkman, pierre's hole, 2019, object

(çizmediğim resimlerin tasvirleri)

resim 1: bir tepenin en tepesinde bir adam. elinde renksiz bir bayrak tutuyor. diğer eli bileğinden ayrılmış ayağının dibinde duruyor. bileğinde bir şehir kurulmuş. ayağının dibindeki el özgürlüğüne kavuşmuş bir edayla adama bakıyor. adamın gözleri hüzünlü ama gururlu. bir tür vedalaşma sahnesini canlandırıyorlar. arka planda mezar taşı ve mezar taşına yaslanmış haç işareti.

resim 2: hızla üzerimize doğru gelen bir el. ardından gezegenler, galaksiler ve evrenler beliriyor. el görmüş geçirmiş bir tavır ile ilerliyor. elinde bir kağıt parçası var. (burada bir anlam karmaşası söz konusu. çünkü el tek başına, baştan aşağı el olan bir varlık. adam elinde bayrak tutarken "elinde bayrak tutuyor" diyebiliriz. fakat el tuttuğu her şeyi bütün varlığı ile kavrar. adam elinde tuttuğu bir şeyi öylesine tutabilir. hatta bazen varlığını bile unutur. fakat elden ibaret bir varlık öyle değildir. o yüzden adam elinde tuttuğu şeylerin kıymetini bilmeyebilir. el ise tuttuğu şeylere bütün varlığını adayacaktır.)

resim 3: el adama kavuşmuş durumda. aynı tepenin önünde dikiliyorlar. adam elindeki bayrağı ele (yani eline) vermiş. el tuttuğu kağıdı adama vermiş (bu elin bütün varlığını adama adadığı manasına gelebilir). adam kağıdı okuyor. okudukça gözleri büyüyor. sevinç ve şaşkınlık içerisinde. el bayrağı sabitlemiş. gururla adama bakıyor.

[-kağıtta yazanlar bizi yakından ilgilendirdiği için burada anılacaktır.-

"kesik el bir gün evrenin birinde bir profesör ile tanıştı. profesör ondan varlığını adamasını istedi ve o bütün varlığını ona adadı. bunun karşılığında profesör ona renklerin denklemini verdi. el bütün varlığı ile bu denklemi kavradı. denklem:

x= kırmızı ise, 
f(x) = 
"kapanmayan yaralardan akar nehir
ve baharı hediye eder bize aşık olmak 
aşık olmak kapanmayan bir kırmızıdır." 
x²= turuncu 
f²(x²)= 
"güneş batarken her şey aynı renge boyanır 
güneş batarken batar deniz kendi kendine 
her deniz dipten bakıldığında biraz da dağdır" 
x²+x= sarı
%50’si sarı olan x'in y ile toplamı da sarı ise, 
y= 
"kırılan bir dal demek isterdim 
düşerken kopan her şeye 
ve kırılan bir dala her şey demek isterdim"
f(x+y³) = yeşil =
"kül hece* ya da under pressure" 
sarı×kırmızı= mavi 
mavi=
"kaç dil değiştirdim fakir bir dokunuşla 
çadır kurdum kirpiklerine, ülkemsin artık." 
ve, 
f(x³+yeşil⅛) + 3Л** = mor ise, 
mor = 
"-şu samanyolu, dehşet güzel 
-bütün galaksilerin içindeyim" 
dir.] 

bir gün elimden ayrıldım. çok yaşlandım sen gidince. sen gidince renklerim soldu. bir gün elimden ayrıldım. yaşlanmaktan kaçmak için ayrıldım elimden. elim dönene kadar da yaşlanmadım. bir gün döndü elim. bana renkleri verdi. renkleri aldım bayrağıma sürdüm. bayrağıma renk geldi. yüzüme renk geldi. elime baktım. elim bileğime baktı. geldi şehrine kuruldu elim. elim bileğime tam oturdu. baktım yaşlılık bana göre değil artık. baktım özlem bana göre değil. haç işaretini aldım, elime verdim. haç işareti kayboldu. işte ben o günden beri ne zaman yağmur yağsa size hep gökkuşağı açtım. siz sevseniz de açtım sevmeseniz de açtım.

tepenin en tepesinde durdum. mezar taşıma bunları yazdım. oradan ayrılırken yüzüme düşen bir yağmur tanesi yüzümü kapladı.

böyle yazdım yağmur başladı 
gökyüzünde rengarenk haç işareti. 




*Bu şiirde Mabel Matiz yaşam tarzı ve cinsel yönelimi yüzünden rencide edilmemiş, kalbi kırılmamış ve bu şiirden kaldırılması akla dahi getirilmemiştir. Saygı ve sevgi herkese tavsiyemizdir.
** Л=3.14159 26535 89793 23846 26433 83279 50288 41971 69399 37510 58209 74944 59230 78164 06286 20899 86280 34825 34211 70679 ....

@