Category : no:10
Petek Sinem Dulun B u m e r a n g
Sessizken suyla dağıtılabildiğim çelişkilerim kadar sevilsem Cebimdeki çakıl taşlarını saklamaya utanırım Buradan geçtim, demek için o işaret taşları. Mesafenin kaygısıyla silkelendim. Yokluğa, kedere, göç etmeye Üstümüze yıkılan hevese uzun yürüyüşler ekledim… Komşu evlerin ışıklı çerçevelerinde aile krizleri, şiddetli sözlerin sarsıntılarıyla kırılmış küskün çocuklar, yaralı kadınlar, öksüz yaşlılar buldum. Yıkılan şehirlerin hikâyelerinde kendi kayıplarını, anıları, izleri arayanlar var hâlâ Kaygılı ürkek gözler, bağıran eller, toz bulutları altında bekleyen evler. Sığınakla sağanak arasında insanın kabahatlerle süslü o mahir elleri Uzak ve yakın bağlar, çapraz bağlar, kopuşlar, unutuşlar. İç içe. Kafes de kale de. Dışarı attıklarımı karşılamaya çıktım zihin haritamda yeni sinyaller tabiatın kafa sesine karıştığında; yürürken ağaçların kalp atışlarını duyayım küflü gövdelerine dokunup tepe tacını hissedebileyim bu karaormanda bir ağacın gövde halkalarıyla parmak izlerimin eşleşmesini bekleyeyim köknarların arasından geçen rüzgar nefesinin yarattığı senfoniye katılayım salkım söğütlerin kollarında uyuyayım, meyve ağaçlarının çağrısıyla uyanayım su damlalarının ağaçların haresi gibi durduğu o cömert anları fotoğraflayayım. Yeniden yerleşen tazelik ve ferahlık duygusuyla Göğeren bahar dallarıyla büyük davetlere hazırlanır gibiyiz. Ağaçlar da bizimle bağ kurmak ister miydi? Henüz kitaplara dönüşmemişken Rızasız. Ağaçlar da bizim kitaplar da. Mağara sarkıtlarından sesleri yutan kristal avizelere Yanıp sönen ışıklarla karanlıkta konuşanlar Ağrı eşiği düşüklerin yüksek konfor eşikleri Hep aynı yanılgı ama Her sofrada 1900lerden kalma nükleer serpintiler, zirai zehirler Döşemelerde sessizce gezinen haşereler, içimizde insandışı hareketler Bir handikap ev, sonsuz bir arazi Herkeste gecikmiş bir epifani.