Lal Hitay
PERMÜTASYON/KOMBİNASYON 
-4- 
GÜNEŞE DOKUNDUM, GÖKYÜZÜNÜ HİSSETTİM
Ece'ye
(Goethe’nin renk teorisine göre iki saf renk vardır: mavi -ışıkla seyreltilmiş karanlık-, sarı -karanlıkla köreltilmiş ışık…) 
“…Büyülü gelgit, tatlı gelgit
Düşünen gelgit, gök arası gelgit
Melek gelgit, asıl gelgit,
Homurdana gelgit, bilge gelgit,
Bize azizi ve müneccimi geri veren

Sağır gelgit, gökyüzünü rahatsız eden
Kuluçkaya yatmış gelgit, fırtınalarla şişmiş,
Ey müneccimler tozu, meleklerle yoğrulmuş gelgit
Ruh gelgiti, etle dokunmuş…” (1)
“İşimiz şöyleydi: Sandala tahta bir merdiven yüklerdik, biri onu aşağıdan tutar, biri tepesine tırmanırdı, biri de tam Ay’ın altına yaklaşmak için yavaş yavaş kürek çekerdi. Bunun için sandalda çok insan olması gerekirdi. (Size yalnızca belli başlılarını saydım.) Merdivenin en tepesindeki kişi Ay’a yaklaşınca korkuyla bağırırdı. ‘Dur! Dur! Başımı vuracağım!’ İnsan yanı başında sivri çıkıntıları, kesici dilimleriyle bunca görkemli cismi görünce, öyle sanırdı. Belki, şimdi değişiktir ama o zaman Ay, ya da daha doğrusu altı, göbeği, yani Dünya’ya değecek gibi olan kısmı, sanki balık pulu gibi bir şeyle kaplıydı. Gittikçe balık karnına benzemeye başlamıştı, öyle de kokardı, anımsadığıma göre, tam balık kokusu değilse de, daha hafif tütsülenmiş somon gibi bir kokusu vardı.” (2) 
(3)

“Ortaçağ metinlerinde sık sık karşılaşılan bir başka metafor olan ‘merdiven’in ise Porete’in eserinde ancak dolaylı ve aykırı biçimde bulunduğu söylenebilir. Dolaylı olmasının nedeni, Porete’in merdiven sözcüğünü hiç kullanmamış olmasıdır. Aykırı olmasının nedeni ise şöyle izah edilebilir. Le Mirouer des simples ames’in konusu, Aşk’ın yani bizzat Tanrı’nın rehberliğinde ruhun geçtiği yetkinleşme aşamaları ve sonunda ruhun ilahi güçle birleşmesi oluşturur. Fakat bu aşamalar eser boyunca doğrusal sunulmaz. …Ruh yetkinleşme aşamalarını teker teker geçmez, bazen daha önce geçtiği bir aşamaya geri döner, sonra yeniden ilerler. Dahası ruhun evrimi merdiven imgesinin ilk çağrıştırabileceği gibi yukarıya doğru değil, aşağıya bireysel ruh ve onun dışsal aidiyetleri için hiçlik ve yok anlamına gelen, ama aslında hakikatin kendisi olan uçuruma doğru uzanır.” (4)

“…Doğmamızı sağla içerinin göklerinde
Sağanak uçurumlarla delik deşik

Ve bir baş dönmesi kat etsin bizi
Kor gibi bir tırnakla

Doyur bizi açız
Yıldızlar arası sarsıntılardan
Göksel lavlar dök
Kan yerine bizi

…

Sendelet beynimizi
Kendi öz biliminin eşiğinde
Kaçır aklımızı
Yeni bir tayfunun pençelerinde” (5)
(6)
“Gerçekten de merdivenin en üst basamağında dimdik durup kolumu kaldırdım mı, Ay’a değebiliyordum. Ölçüsünü almıştık (henüz bizden uzaklaştığının ayırdına varamamıştık. Önemli olan elleri nasıl değdireceğini bilmekti. Sağlama benzeyen pulkaya seçip … onu yakalardım, sonra öbür elimle tutunca merdivenin de sandalın da altımdan kayıp gittiğini hissederdim. Ay’ın devinimi, beni yer çekiminden koparıverirdi. Evet, Ay’ın, insanı koparıp çekiveren bir gücü vardı, birinden ötekine geçerken bunu duyumsardım.” (7)
“Camile Claudel hayatının son otuz yılını akıl hastanesinde geçirdi, merak ederim, neden mektuplar yazdığını, onu oraya yatıran şair kardeşine. Gel beni ziyaret et diyor. Unutma, ben burada deli kadınlarla yaşıyorum, günler uzun. Ne sigara içiyordu ne de gezip dolaşıyordu. Heykel yapmayı da reddediyordu. Ona uyku taşları – mermer ve granit ve kırmızı somaki- verseler kırıyordu, sonra da parçaları toplayıp gece duvarların dışına gömüyordu. Gece ellerinin büyüdüğü kocaman olduğu zamandı, öyle kocamanlaşırlardı ki fotoğraflarında dizlerinin üzerine çökmüş sanki bir başkasının iki ayrı parçasıymış gibi görünürlerdi.” (8)
“… Dünya, küre, yıldız, ışık
…
Gelgit yuvarlak bir bulut gibi
Ufukları birleştiren

Aramıza yerleştiren tekrar, vücutların dağılımını,
Canlı gelgit, ah sen, akıp gitmiş dünyaların
Tarifsiz külünün, masallarıyla kar ettiği,
Durmaksızın yeniden doğan dünyalarla dolu

Ufalanan kumdan ellerinle yoğurduğun
Kan yelelerinle geç içimizden.” (9)

(1) Antonin Artaud/Ben, Antonin Artaud/Gelgit
(2) Italo Calvino/Bütün Kozmokomik Öyküler/Ay’ın Uzaklığı
(3) Ece Eldek/ Rising/Installation
(4) Naturalizm/Eylem Canaslan/Teolojinin Unutulmuş İsmi Marguerite Porete  
(5) Antonin Artaud/Ben, Antonin Artaud/Dua
(6) Ece Eldek/Rising II/Installation
(7) Italo Calvino/Bütün Kozmokomik Öyküler/Ay’ın Uzaklığı 
(8) Anne Carson/ Kısa Konuşmalar/ Uyku Taşları Üzerine
(9) Antonin Artaud/Ben, Antonin Artaud/Gelgit

Ek-1
Ece Eldek, Rising ve Rising II hakkında
Sosyolojik ve toplumsal olarak sıkışmışlık üzerine bir metod ararken ortaya çıkan bu merdiven eserini mekâna özel yapan sanatçı, bu çalışmanın bir önceki versiyonunu Kommagene bienalinde göstermiştir. Göğe uzanan anıt bir enstelasyon yapıyor. Sular altında kalan Kommagene uygarlığının sıkışmışlığını ifade etmek üzere, eski uygarlıkların ruhlarını serbest bırakmak adına göğe yükselen bir merdiven yapıyor, 8 metrelik.
Burada da İstanbul’un merkezine getirdiği enstelasyonun 4 m’lik yeni yerleştirmesi ile yeni mekanda, yeni bir yorum ile göğe uzatarak sanatçı devam ediyor.

Künye
*Görsel 1: Ece Eldek, Rising, 8 metre, metal, sarı, enstalasyon, 2022.
*Görsel 2: Ece Eldek, Rising II, 4 metre, metal, mavi, enstalasyon, 2022. 
*Italo Calvino, Bütün Kozmokomik Öyküler, çev. Eren Yücesan Cendey-Şemsa Gezgin, YKY, 6. Baskı, İstanbul, 2020.
* Anne Carson, Kısa Konuşmalar, çev. Anita Sezgener, NOD Yayınları, 2018.
* Sevinç Çalhanoğlu, Her Yerde Seni Aradım, İstanbul Bienali-Şiir Hattı, İKSV, İstanbul, 2022.
*Eylem Canaslan, “Felsefi Teolojinin Unutulmuş İsmi: Marguerite Porete”,Natüralizm, der. Eylem Canaslan-Cemal Bali Akal, Ankara, 2021. 
*Antonin Artaud, Ben Antonin Artaud, çev. Mehmet Bağış, haz. Süreyya Aylin Antmen, VeYayınevi, İstanbul, 2019.




@