Henüz Dikilmemiş Bir Karadut Ağacı
Çanlar Ayasophia’da çaldığı zaman, ölümümün yasını tutacaksın, bekle bir müddet Tohumlarımda ancak o zaman insanın tükürmediği sudan gelen şehvetli bir kudret Olacaksın! Yakındır elbet, yeniden buluşmamız, işte o zaman dalımda onurlu bir cinnet Güney illerinde sürmanşet…Yazılacak! Ne kaldıysa sana yokluğumu hissettirmeyecek Bulacaksın! Hükümet kalıntılarını, meşk hayatını dillere pelesenk eden pul soyluları Bir vakit geçecek önünden çiftçiler ağlamaklı, soğan kökleri istemeyecek yeşermek Nedensizlik destursuz girecek kapından artık, benim köksüzlüğümde kayıp kıyameti Koparacaksın! Kendinden başkasından ummazken medet, kul israfına alet siyasete Karşı duracaksın! Bana dökmek için tatlı suyu, öksüreceksin tuz ruhunu aklında kuşku Çalışacaksın! Kahveni yeniden dolduracak, beni hatırlamamakta bulacaksın huzuru Türkiye Abi’yi, deniz cesetlerini, mafyadan hallice devleti ricalini, hırsla budayacaksın! Yasal uyarıcılardan kuvvet al, büyütmek zorundasın yerlere dökecek de olsam dutlarımı Hava ben gibi kararacak! Ay ayrılığımıza ağlamaklı, yıldızlar kayacak hasret suretli odana Şiirinden geçen insanlar o zaman imrenerek bakacaklar sana, sendeki dünya kalıntısına Geçmişinde bir kar küresi var biliyorsun, kırık cam parçaların yoğuşuyor, bazen yağıyorsun Bıraksan da kendini Güney’e doğrulan ilk denize, sen yüzmek isterken dönen tekerleklerinde Yorgunluğunun sesi acı bir güneşle kavrulacak! Ben işte onu duyacağım sana bakamadığımda Handan otu ıslanırken sirkede, böreğin üzerine biraz daha çörek otu artık benim için değil Salınacak, soyunacaksın! Bana, sanki yeniden uzatışın o tarçınlı keki, uzak bir hayal değil Bunların hiçbiri paranoyakça, histerik, hastalıklı değil, sana verdiğim duyguyu bir sır gibi tut Mahallene bir koku daha duyur duvardaki çirkin yazıları vur, Taksim’e koştur sen bir haydut Hep gördüğün ve benimle olan rüyalarınla onları korkut, aşılar ağırdı, sırtında koca bir çanta Hatırlayacaksın, hatırla! Kollarım hiç ağır gelmezdi sana, ıslanmıştım ölürken ağzımda salya Kabullenme bu gidişi, ağacımın arkasına saklanmayı bırak! Yaprağım sıcak, hava parlayacak İnanmayacaksan yeniden gelişime bir silah doğrult bana, erittim Kuzey dağlarındaki karları Cürmüm budur, ama sen ılıman ve tropikal ve nemli bir iklime aitsin orada kalmanı isterdim Ne varsa sana aşık İstanbul’da, onların kökünü kazı, sil defterlerinden, beni var say isterdim Sulandıysa buzulların şimdi sen hatırlat bana, o yaban evine izinsiz girdiği için vurulan geyiği Kahkahalarla gül terini doldururken beyaz bir bardağa! Ah her şey sepya, bu masa, bu tahta Beni çıkartmadığın balkon, bana açılmayan bahçe ve kapı…Sakinleştirme aklını, beni duyma! Bakma bana, sav beni başından, naaşımı bir uyduyla yolla arşa ama elvedayı benden sakınma! Sen sur ne zaman üflenecek diye beklerken yatağında döneceğim toprağa, ‘an karibi’z-zaman! Sen ve ben birbirimizin yanlış kararlarıyız, beni oldurma, çanlar Ayasophia’da çaldığı zaman!